elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

İnsanlığın Geleceğindeki 6 Büyük Tehdit

Bilim ilerledikçe yaşam kalitemiz artıyor. Fakat bilimin hala tam bir çözüm bulamadığı ve milyonlarca insanı öldürmeye devam eden sorunlarla karşı karşıyayız.



A- A+
25.03.2019 tarihli yazı 7354 kez okunmuştur.

Sera Gazı Salınımları

Sera gazı salınımları, küresel ısınma sürecini hızlandırmakta. Sürekli artan küresel sıcaklık birçok canlı türünün hayatını kaybetmesine ve Dünya’nın doğal dengesinin bozulmasına yol açmakta. Buzulların erimesi, su seviyesinde yükselmeye neden olmakta. Bu nedenle de ilerleyen yıllarda birçok kentte su baskınlarından dolayı insanların şehirlerden tahliye edilmesine sebep olacaktır.
 
Her yıl 50 milyar ton karbondioksit insanlar tarafından üretilmekte ve küresel sera gazı emisyonları atmosfere salınmaktadır. Avrupa Birliği, 2030 yılına kadar Avrupa topraklarında üretilen karbondioksit emisyonlarını 1990 düzeylerinin en az %40 altına çekmeyi taahhüt etmiştir.

 
 
Sera gazı salınımlarını bu gibi girişimlerle son yıllarda bir nebze azaltmış olsak da bu küresel sıcaklık artışını önlememiz için bir çözüm değildir. Sera gazı salınımlarını daha da fazla azaltsak bile artık sadece artışı engelleyebiliriz mevcut artmış olan sıcaklığı eski seviyesine getirmek için yetersiz kalabilir. Şu an için küresel sıcaklık artışını geriye döndürebilmemizin tek yolu atmosferden karbondioksit çekmek gibi görünüyor. Bu işin aşırı maliyetinin yanı sıra elimizde ki karbondioksitlerle ne yapacağımız da ayrı bir sorun yaratıyor. Karbondioksitin polimer, karbon fiber ve beton gibi malzemelere dönüştürülmesi için girişimler hızla ilerliyor.

 

Yenilenemeyen Enerji Kaynaklarının Kullanımı


Yenilenebilir enerji kaynakları son günlerde olabildiğince revaçta fakat dalga enerjisi, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar, zamanla ve doğal nedenlerle sürekli aktif bir şekilde elektrik üretemiyor. Bu kaynaklardan elde ettiğimiz enerjiyi depolayamadığımız için petrol, nükleer enerji ve kömür gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarına bağımlı hale geldik.

Sürekli bu yenilenemeyen kaynakların kullanımıyla da azotoksit ve kükürtdioksit gibi insan ve hayvan sağlına zararlı gazlar açığa çıkar. Aynı zamanda bu gazlar asit yağmurlarına da sebebiyet verir. Asit yağmurlarıyla birlikte ağaçlar da kötü etkilenir ve bu doğrudan hayvancılığı da etkiler.


Bütün bunların önüne geçebilmek için kömüre, doğalgaza başvurmaktansa yenilenebilen kaynaklardan üretilen fazla enerjiyi depolayıp kullanmalıyız. Şebekemizi yedekleyebilecek kadar depolama alanımız olursa bu sorunların önüne geçebiliriz. En yakın örnek olarak geçtiğimiz yıl Tesla ve Neoen şirketleri işbirliğiyle Güney Avustralya'da 100 megawatt’lık bir batarya tesisi kurdu. Şu anki batarya teknolojimiz ile bunu global ölçekte yapmak çok büyük bir maliyet ve depo alanı gerektireceğinden bu pek mümkün görünmüyor. Bilim insanları elektrik enerjisini depolayabilmek için daha ucuz yollar aramaya devam ediyor.

Aşısı Olmayan Ölümcül Virüsler

Tarih şimdiye kadar birçok ölümcül grip görmüştür. Örneğin H1N1 virüsünün ölümcül bir alt türü olan İspanyol Gribi 1918-1920 yılları arasında 50 ile 100 milyon arası insanın ölümüne sebep olmuş insanlık tarihindeki en büyük salgınlardan birisidir. H3N3 virüsü 1 milyon kişinin, H1N1 virüsü ise 50 milyonun üzerinde insanın hayatına mal olmuştur. Dünya’nın her yerinde sürekli farklı grip aşıları üretilmektedir. Her sene yeni bir grip aşısına ihtiyaç duymamızın sebebiyse virüslerin sürekli evrim geçirmesi ve etrafta aynı anda birkaç virüs alt türünün bulunmasıdır.


 
Geçtiğimiz yıl Birleşik Krallık'taki Oxford Üniversitesi temelli Vaccitech şirketi evrensel grip aşısı için çalışmalara başladı. Sıradaki virüs salgının ne zaman olacağı ya da ne kadar kişinin yaşamına son vereceği meçhul. Evrensel bir grip aşısının halen olmayışı bizler için çok büyük bir sorun teşkil ediyor.

Okyanus Kirliliği ve Tatlı Su Kaynaklarının Azlığı

Okyanuslara atılan plastik ürünler zamanla parçalanarak mikroplastiklere  dönüşüyor. Bu kirlilik deniz canlılarını, kuşları ve insanları zehirliyor. Söz konusu atıklar her geçen gün daha fazla alana yayılıyor ve temizlenmesi giderek zorlaşıyor. Boyan Slat’ın Ocean Cleanup Project adı altında başlattığı okyanus temizleme projesi yıllardır devam etmekte. Hala yarattığımız bu kirliliği temizleyebilmiş değiliz ve binlerce canlının hayatını yok etmeye devam ediyoruz.



►İlginizi Çekebilir: Güneş Enerjisini Boğan Kirlilik
 
Plastik temizliğinin yanı sıra artan nüfus sebebiyle tatlı sudan 50 kat daha fazla olan tuzlu suyu da bir an önce ekonomik bir şekilde dönüştürmemiz gerekiyor. Dünya üzerindeki su potansiyelinin yal­nızca %0,5’i içilebilecek nitelikte, %97’si deniz suyu, %2.5’i ise tuzlu yer altı suyudur. Dünya nüfusunun yaklaşık olarak %25’i içme suyu bulmakta zorluk çekmektedir. Ne kadar metan gazı pompalama ve ters osmos gibi yöntemlerimiz olsa da bu yöntemlerin pahalı olması sebebiyle etkin olarak kullanılamamakta. Bir an önce etkin bir çözüm bulamazsak önümüzdeki yüzyılda temiz su çok büyük bir problem olacak gibi görünüyor.
 

Depremler

Depremler bizim açımızdan en ani gelişen doğal afetlerden birisidir. 1923 Büyük Kanto Depremi sonucu 142.800 kişi hayatını kaybetti. 1999 Kocaeli- Gölcük merkezli depremde, 17 binden fazla kişi hayatını kaybetti, daha da fazlası yaralandı. Depremlerin öncesinde doğada alışılmışın dışında jeofizik değerlerde değişimler, yeryüzü manyetik alanındaki değişimler, doğal elektrik alan değişimi, yeraltı su düzeyi ve petrol kuyularında verim değişimi gibi olaylar yaşanmaktadır.


 

Günümüzde, bu değişimler birçok ülke tarafından belirli zaman aralıklarında incelenmektedir. Ülkemizde ise bu değişimler İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile TÜBİTAK-Marmara Araştırma Merkezi  arasında  2000'li yıllarda başlayan iş birliği ile halen gözlemlenmektedir. Fakat hala depremin yerini, zamanını ve büyüklüğünü önceden tahmin etmek söz konusu değil. Eğer birkaç saat öncesinde bile haberdar olabilirsek önümüzdeki yıllarda milyonlarca insanın hayatı kurtulabilir.

Beynimizin Karmaşık Yapısı

Beynimiz vücudumuzda en az bilgi sahibi olduğumuz ve en karmaşık yapıdaki organımızdır. Beynimiz düşüncelerimizi, hareketlerimizi, rüyalarımızı kısacası bütün yaşamamızı milyonlarca nöronun yardımıyla kontrol eder.
 
Nöronlar çalışma prensibine kısaca baktığımızda her nöron presinaptik (kendisinden önceki nöron) nörondan sinyalleri alır. Nöronlar sinyalleri çoğunlukla dendritleri yardımıyla alır. Dendritlerle alınan sinyaller, somada (nöron gövdesi) aksiyon potansiyelinin şiddetine göre bazı biyokimyasal değişimlere sebep olur. Bu değişimler, akson tepeciği denilen bölgede yeni bir sinyal oluşturur. Bu sinyal, akson boyunca akarak ilerler ve akson ucunda, telondendritler adı verilen dallı bölgeye ulaşır. Burada sinapsa salınan sinyal nörotransmitterler aracılığıyla, postsinaptik nöron yapısına iletilir. Böylece tek bir sinyal, nörondan nörona elektrobiyokimyasal yolla iletilmiş olur. Bütün sinir sisteminin işleyişi bu şekildedir.
 
Nöronların sinyal iletimi bilinse de milyonlarca yıllık evrimden bugüne ulaşmış beynimizin yapısı oldukça karmaşıktır ve tam olarak çözülememiştir. Eğer beynimizin bu kompleks hareketlerini anlamlandırabilirsek otizm, fregoli sendromu, şizofreni ve erotomani gibi birçok zihinsel bozukluğun önüne geçebiliriz.
 

Kaynak:
 
technologyreview.com
eea.europa.eu
 

Atahan ZENGİN Atahan ZENGİN Yazar Hakkında Tüm yazıları Mesaj gönder Yazdır



ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.