elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

Kadın ve Mühendislik |
Müh. Didem DEMİRKILINÇ Röportajı

8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü, Kadın Mühendis gözü ile değerlendirelim dedik ve İzmir Vodafone Planlama ve Optimizasyon' da genç ve başarılı bir Kadın Mühendis olan Didem DEMİRKILINÇ'ın kapısını Siz takipçilerimiz için çaldık. Sohbet tadında bir röportaj ile sizlerleyiz.



A- A+
08.03.2014 tarihli yazı 12451 kez okunmuştur.
► Öncelikle bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?

Doğma, büyüme İzmirliyim. İlkokul, ortaokul ve liseyi İzmir’de tamamladıktan sonra  hayalim olan Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünü  İstanbul Yeditepe Üniversitesi'nde burslu olarak tamamladım ve ardından Dokuz Eylül Üniversitesinde yine Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümünde yüksek lisans yaptım. 2006 yılında Vodafone Telekomunikasyon A.Ş. Izmir Bölge Müdürlüğünde Planlama ve Optimizasyon Mühendisi olarak çalışmaya başladım ve 8 yılı geride bıraktım. Şu an yine aynı aynı bölgede Optimizasyon Kıdemli Uzmanı olarak, sahaların performans takibi ve yaşanan problemlerin çözümüne yönelik çalışmaktayım.
 


Boş kalmayı pek sevmiyorum. Sürekli beynimi bir şeyler ile meşgul etmem gerekliliği hissediyorum. Vodafone yüksek dinamiklere sahip bir şirket olduğu için oldukça yoğun geçen bir çalışma tempomuz var. Bu tempoya en iyi şekilde adapte olabilmek ve projelerimizi daha verimli hale getirebilmek için Bahçeşehir Üniversitesinde MBA (İşletme Yüksek Lisansı) yaptım ve bana çok faydalı bir bakış açısı kazandırdığını düşünüyorum.
 
 

► Toplumda Kadınların Mühendislik yapamayacağı kanısı hala var. Mühendisliğin daha çok erkek mesleği olduğu düşünülüyor. Bu konuda Siz ne düşünüyorsunuz?

Şöyle söylemek daha doğru olur. Toplumda var olan, "Kadın mühendislik yapamaz!" düşüncesinin ötesinde "Kadın hiçbir işi yapamaz!" kabullenişinden başlamak gerekir. Tarihe baktığımızda, kadının çalışma hayatında ki yeri son 50-60 yıla dayanmaktadır. Kadınların, 1950'ler den sonra çalışma hayatına girmesi ile çalışılan mesleklerde 'kadın işi' ve 'erkek işi' olarak bir ayrım söz konusu olmuştur. Mühendisliği de her nedense kas gücüne dayandırdıklarından, maalesef mühendisliğin bir erkek mesleği olduğu algısı hakimdir. Aslında hiçbir mesleğe cinsiyet ayrımı yapılmamalı ama maalesef ki toplumda kadının çalışma hayatında  bir  yerinin olmaması düşüncesi ile ve sonrasında kadının çalışma hayatına girmesi ile bir mesleki cinsiyet ayrımı ortaya konmuş ve kadın iş yapamazın alt kollarından biri olan "Kadından Mühendis Olmaz" algısı topluma yerleşmiştir.

 

► Bir Kadın olarak Mühendisliği seçmenize daha çok ne/neler etken oldu?

Sanıyorum babam biraz etken oldu. Benim babam Diş Hekimi. Fakat bir Elektrik Tesisatçısı kadar elektrikli aletlerle ilgili ve beceriklidir. Dolayısı ile çocukluğumdan beri bu benim de ilgimi çekmiştir. Çocukken hep düşünürdüm. Mesela, televizyon izlerken, 'Bu ses, bu görüntü buraya nasıl geliyor?' ya da 'Elektrik, bu lambayı nasıl aydınlatıyor?' soruların merakı içerisinde daha ortaokuldayken derdim ben elektrik-elektronik okuyacağım diye. Matematik ve fiziğe olan sempatim de doğru bir yolda olduğum düşüncesini güçlendirdi. Çünkü; mekanik sistemler, robotik sistemler gibi teknolojinin geliştirdiği tüm sistemlerin nasıl geliştirildiği ve nasıl çalıştığını öğrenmeliydim. Hatta üniversite tercihlerinde bile başka hiçbir bölüm yazmadım ve hayalim İTÜ  Elektrik-Elektronik Mühendisliği idi. Bu bölümü oldukça severek okudum. Biliyorsunuz ki mühendislik eğitimi ağırlıklı olarak matematik ve fizik içeriyor ancak iş hayatına girdiğinizde bütün o matematik-fizik denklemleri yerine bu denklemlerin size, siz hiç farkında olmadan aşıladığı analitik bakış açısını kullanmaya başlıyorsunuz. Vodafone'da bizler, belki manyetik alan teorilerinden öğrendiklerimizle anten yapmıyoruz ancak işimizin her saniyesinde yıllar boyunca aldığımız analitik eğitimin beyinlerimizde yarattığı sonuçlarını kullanıyoruz. Tüm iş alanlarında da benzer durumların yaşandığını görebilirsiniz. Önemli olan sorunla karşılaşıldığı anda çözüm yollarını görebilmektir.
 

► İş Hayatında kadın partnerlerden daha çok erkek partnerler ile çalışıyorsunuz. Bu durumun sağladığı avantaj ve dezavantajlardan biraz bahsedebilir misiniz?

Erkeklerin daha çok bulunduğu bir çalışma ortamında, kadın olarak sürekli bir kendinizi ispatlama çabası içinde oluyorsunuz. Bir erkeğin beş hatası ya da başarısızlığı göze batabiliyorken sizin en küçük hatanız çok daha fazla dikkat çekiyor olabiliyor. Ayrıca, özellikle sahada yapılan işlerde erkek gibi olmak gerektiğine inanıldığı için yanlarında bakımlı, kadın gibi bir kadın ile çalışmak erkeklerde verimsiz bir çalışma önyargısını da beraberinde getiriyor. Tabi ki kadın ya da erkek çalışmanın şartlarına göre giyimleriyle ve kendileriyle ilgili düzenlemeler yapmalıdır ancak şartlar çok fazla zorlamadığı sürece güzel giyimli ve bakımlı olmanın kimseye zararı olmayacaktır.
 


Diğer yönüyle de, iş yerlerinde ki cinsiyet çaprazlamasının avantaj olduğunu düşünüyorum. Özellikle alınan kararlarda ve çalışanlar arası iletişimde karşılıklı anlayış söz konusudur. Sadece erkeklerin bulunduğu bir çalışma ortamında çalışanlar arasında diyalog eksikliği ile sorunların çözümsüz kalması durumu mevcut. Bu durumda kadınların çalışma ortamında bulunması, ortamı yumuşatma, orta yolu bulma ve etkin diyalog kurma konusunda avantaj sağlamaktadır. Maalesef aynı durumlar kadınlar arasında da mevcuttur. Hatta şöyle söyleyebilirim, "Kadının en büyük engeli yine Kadındır!". Halbuki kadın zaten iş ortamında azınlıkta. Birlik ve beraberlik olması gerekirken maalesef bu böyle olmamaktadır. Bu yüzden İK Bölümü , iş yerlerindeki cinsiyet dengesini tutturmaya çalışırlar. Mesela, Vodafone olarak iş başvuruları değerlendirmelerinde, eşit şartlarda ki adaylarda, çeşitliliği artırmak için kadınlara pozitif ayrımcılık yapılır.
 

► Bu kadar çok erkekle bir arada çalışıyorsunuz. Peki, erkekler, kadınların çalışmasını nasıl karşılıyor?

İnsanlar geçim dertleri sebebiyle temel olarak maddi kazanca bakıyor. Mesela, günümüz Türkiye'sinde, 4 yıllık bölüm mezunu biri olarak çalışıp iyi bir ihtimalle ortalama bir maaş kazanırken, bu gelen paranın büyük bölümü; anne çalıştığı için çocuk bakımı, evin genel işleri gibi destek almanın gerekeceği yerlere gidiyor olacak. Bunun üzerine artık çalışıyorsun ve bunun getirdiği bir kıyafet ihtiyacı, kuaför ihtiyacı gibi durumlar ortaya çıkıyor olacak. Böyle olunca baba da ne yapıyor? 'Senin kendi masrafın kendine yetmeyecek' mantığını güdüyor ve bu kez kadın evde otursun, çocuğuna baksın, yemek ve temizlik yapsın düşüncesini oluşturuyor. Bu maddi açıdan doğru bir mantık gibi görünse de halbuki farkında değiller ki, bu şekilde kadını eve hapsetmek uzun vadede onun toplum hayatından uzaklaşmasına ve her yönden geri gidiş sürecinin başlamasına sebeb oluyor. Bu şekilde eve hapsolan kadınlar zamanlar daha kötü bir anne ve daha mutsuz, anlayışsız bir eş oluyorlar.
 

► 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü, bildiğiniz üzere 1857 yılında ABD' de bir dokuma fabrikasında çalışan 40.000 işçinin greve başlaması ve polisin işçileri fabrikaya kilitlemesi sonrasında çıkan yangında 129 kadının ölmesi olayının 1921'de gerçekleşen Uluslararası Kadın Konferansı'nda anma günü olarak kabulü ile kutlanmaktadır. 8 Mart Dünya Kadınlar, 14 Şubat Sevgililer günü gibi ticari amaçlara alet olacak bir gün değildir. Bu gün, 1 Mayıs gibi Dünya Emekçi Kadınlar günüdür. Bu gün, çalışan ve ekonomik özgürlüğü  elinde olan kadınları destekleme ve evde oturan kadını iş hayatına ve sosyal hayata katma günüdür.

Bu günde tekrar hatırlamalıyız ki oldukça düşük olan kadın istihdamını arttırmak için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Temelde eğitimi desteklemeli ve kız çocuklarının okutulması için daha çok çalışmalıyız. Bir çok eğitim vakfı çocukların ve özellkle kız çocuklarının eğitilmesi, yetiştirilmesi için çaba sarfediyor. Bu kurumlara yakın durmalı ve mutlaka destek olmalıyız.


► Son olarak, Başarılı Bir Kadın Mühendis olarak, başarıyı yakalamak için üniversite öğrencilerine ne tür tavsiyelerde bulunabilir siniz?

Mühendislik öğrencilerinin genel düşünce yapısında bence en büyük yanlışı, sanatın ve sosyal bilimlerin hafif görülmesidir. Ancak, şunu söyleyebilirim ki mühendisler arasında sıyrılabilmenin, fark edilebilmenin temel yolu beyinde bu yönlerin geliştirilmesidir. İnsan, ancak hayal gücü ile farklı düşünerek  farklı ürünler, farklı fikirler üretebilir. Bunun da yolu sanat ve edebiyattan geçer.  Mühendislik eğitimi beyni analitik yönde geliştirirken maalesef bizleri hep kısıtlamaya, belli kalıplara sokmaya çalışır ve bizi hayal etmekten alıkoyar. Örneğin benim kardeşim Güzel Sanatlar Fakültesinde Endüstri Ürünleri Tasarımı son sınıf öğrencisi.  Onlar daha okulun ilk  yılında ilk günlerinde  "5 üçgen, 2 kare ve 1 çemberden bir şey yapın!" gibi ödevlerle eğitim hayatlarına başladılar. 'Bir şey yapın' kelimesinin altını çizerek söylüyorum.  Biz mühendislik öğrencilerinde şunu yapın, bu özelliklerde olsun, sakın şu sınırları geçmesin diye başlanır söze. Halbuki bir şey yapın derken hayal gücünüzü kullanın derler güzel sanatlarda. Dolayısı ile mühendislik öğrencilerine söyleyebileceğim en iyi tavsiye, "Hayatta başarılı olmak, mutlu olmak istiyorsanız, beyninizin diğer tarafını mutlaka geliştirin. Üç bacaklı insanların olduğu, balıkların yüzmediği, kuşların denizaltında yaşadığı hikayeler okuyun. Çalışkan, zeki ve sorumluluk sahibi olmanın yetmediğini anladığınız anda acil olarak hayal etmeye başlayın"

 

ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.