elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

VLF
(Very Low Frequency) Kablo Testine Giriş

Bu yazıda, VLF testinin tarihini, izolasyon teşhislerindeki rolünü, kısmi deşarj (PD) ölçümü ve tan delta analizi gibi gelişmiş tekniklerin VLF testini nasıl tamamladığını inceleyeceğiz. VLF testinin gelişimini anlayarak proaktif bakım stratejilerini nasıl desteklediğinin ve daha güvenilir enerji kaynaklarına nasıl katkı sağladığının iç yüzünü öğrenmiş olacaksınız.



A- A+
04.08.2025 tarihli yazı 72 kez okunmuştur.
Güç şebekelerinin güvenilirliğinin ve verimliliğinin sağlanması, modern altyapı yönetiminde kritik öneme sahiptir. Kablo sağlığının değerlendirilmesi için kabul gören en yaygın tekniklerden biri olan Çok Düşük Frekans (VLF) testi; izolasyon eksikliğinin tespit edilmesi, beklenmedik arızaların önlenmesi ve kablo sistemlerinin operasyon ömürlerinin uzatılması için temel bir yöntemdir.



Güç kabloları geleneksel olarak 50/60 Hz AC gerilimi ile test ediliyordu fakat kabloların güçlü kapasitif doğası, bu yaklaşımın sahada teşhis için pratik olmadığını gösterdi. Geçtiğimiz 30 yılda VLF testi, daha düşük güç gereksinimleriyle ve gelişmiş taşınabilirliğiyle kablo bütünlüğünün sağlanması adına daha verimli çözümler sunmasıyla yaygın olarak kabul gören bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Basit bir arıza tespitinin ötesinde VLF testi; artık kablo teşhisinin ana bileşenlerinden biri haline gelmiş, kamu kurumlarının ağ dayanıklılığını arttırmaları için bilinçli bakım kararları vermelerine olanak tanımıştır.


VLF Testinin Kökeni

Modern 0.1 Hz VLF testi kullanılarak yapılan kablo testleri, 1990’ların başında yaygın olarak kabul görmeye başladı. VLF testinin öncelikli amacı, plastik yalıtımlı kablo sistemlerinin içinde “su ağaçlanması” olayından tetiklenerek oluşan “elektriksel ağaçların” sebep olduğu tehlikeli kusurları tespit etmektir. İlk nesil çapraz bağlı polietilen (XLPE) kablolar, üretim sürecinde su moleküllerinin yalıtımın içinde sıkışması sebebiyle önemli sorunlar yaşamıştır.

Bu su molekülleri; elektrik alan, ısı ve diğer yan ürünlerin etkisi altında yalıtımın içinde “su ağaçlarının” oluşmasına yol açmıştır. Zamanla bu su ağaçları, malzemenin izolasyon özelliklerinin bozulmasına sebep olarak sonunda elektriksel ağaçlara dönüşmüştür. Elektriksel ağaçlar kablo izolasyonunda ani bozulmalara sebep olarak kablo kısımlarında beklenmedik arızalara yol açabilmektedir.

1990’ların başında bu fenomenlerin sebep olduğu arızalar sıklaştı, gelecekte yapılan akademik araştırmalar bu ağaçlanma sorununu önlemek için çözüm yolları keşfetti. O dönemlerde sahada hassas teşhis ölçümleri henüz uygulanabilir değildi; bu sebeple kablo testi, kablo sisteminin operasyonel hazır oluşunu sağlamanın tek uygun yöntemiydi. Test süreci, beklenmedik kesintileri önlemek için kusurların tamamen bozulmasının operasyon sırasında değil de test sırasında olmasını sağladı.

Günümüzde, XLPE kabloların üretim süreci, su moleküllerinin izolasyon içinde sıkışma riskini olabildiğince azaltacak şekilde gelişti. Sonuç olarak, su ağaçları artık hiç yok veya ihmal edilebilecek kadar az seviyede. Yine de işçilik kaynaklı sorunları tespit etmek ve kablo sisteminin güvenli enerjilendirmesini sağlamak için yeni döşenen kablolarda VLF dayanıklılık testi hala kullanılmaktadır.


 

 

Test Aşamasından Teşhise


Kablo testinin öncelikli amacı operasyonel olarak tehlikeli arızaları tespit etmek ve güvenli bir şekilde ortadan kaldırmakken kablo teşhisi, kablo sistemine zarar verme riski olmadan sorunları tespit etmeye odaklanır. Kablo teşhisi, kablo sistemindeki olası problemleri ortaya çıkarmayı ve yerini belirlemeyi, bunları yaparken de izolasyonun sağlam kalmasını sağlamayı hedefler.

Yıllar içinde yapılan araştırmalar, anında elektriksel çökmelere neden olmayan montaj hatalarının genellikle kablo arızalarının temel nedeni olduğunu göstermiştir. Bu arızaların oluşması zaman alır ve standart kablo testleriyle tespit edilemez. İşte bu noktada kısmi deşarj (PD) teşhisi önem kazanır.

Kablo aksesuarlarındaki montaj hataları, aksesuarların erken yaşlanmasına ve sonunda bozulmasına neden olan kısmi deşarjlara yol açabilir. Gelişmiş PD ölçüm teknikleri; bu deşarjları etkili bir şekilde tespit edip yerini belirler, kabloyu bozulma noktasına getirmeden veya acil onarım gerektirmeden gelecekte hangi aksesuarların arızalanma olasılığının yüksek olduğunu belirlemenizi sağlar.

Bir diğer güçlü teşhis aracı olan tan delta ölçümü, dielektrik kayıpları ölçerek kablo yalıtımının ortalama yaşlanmasını değerlendirir. Yüksek kayıplar genellikle yalıtım bozulmasını ya da nem girişini gösterir ve bu da potansiyel olarak ardışık arızalara yol açabilir.

Tan delta ölçümleri, kablonun yaşlanma süreci hakkında değerli bilgiler sağlayarak daha bilinçli varlık yönetimi kararları almanızı ve gelecekteki operasyonel arızaları önlemenize yardımcı olur.


VLF İzolasyon Testi Hakkında Daha Fazla Bilgi İçin tıklayınız.

 

Kablo Varlık Yönetiminin Gelişimi


Kablo varlık yönetimi, basit dayanıklılık testlerinden, kablo durumu hakkında daha detaylı bilgiler sunan gelişmiş teşhis tekniklerine doğru evrilmiştir. Kablo üretimindeki gelişmeler geleneksel riskleri azaltırken kısmi deşarj ve tan delta ölçümleri gibi modern teşhis yöntemleri, ortaya çıkan arızaların bozulmaya yol açmadan önce tespit edilmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Test ve teşhis yöntemlerinin doğru kombinasyon uygulamalarıyla kablo sisteminizin güvenilirliği artırabilir, kesintileri en aza indirebilir ve kablo altyapınızın ömrünü uzatabilirsiniz.






►İlginizi Çekebilir: 
VLF Sine 37 kV | OG kabloları için yüksek güçlü test ve tanılama






Kaynak:

Ata Köstekci Ata Köstekci Yazar Hakkında Tüm yazıları Mesaj gönder Yazdır



Aktif etkinlik bulunmamaktadır.
ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar