elektrik port üyelik servisleri elektrik port üyelik servisleri

'Nükleere mi Yatırmalı, Çevreyi mi Batırmalı? |
Engin Ayçiçek



A- A+
22.09.2008 tarihli yazı 5309 kez okunmuştur.

Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini gösteren birçok kriter kullanılmasıyla beraber belki de en önemlisi kendi kendine yetebilen olabilme özelliğidir. Bu görüşe, 'ülkelerin sorun çözebilme yetenekleri gelişmişlik düzeylerinin göstergesidir' de denebilir. Gelişmekte olan bir ülkenin o güne kadar gelişememesindeki en önemli nedenlerden biri olarak enerji kaynaklarının kıtlığı veya daha kötüsü sahip olduğu zengin enerji kaynaklarından yeterli ölçüde faydalanamamasını verebiliriz. Enerjiyi üretebilme yeteneği olmayan ülkeler genelde kolayı seçip ithal etme yoluna gitmektedir. Bu durum bizim gibi enerjide dışa bağımlı olan ülkelerin bütçelerine artan oranlarda yük getirmektedir. Aynı zamanda enerjiyi ithal etmek çözüm olmadığı gibi ilerisi içinde endişe duyulması gereken bir konudur. Dolayısıyla, gelişme sürecinde enerji konusunda öncelikle iyi bir planlama gerekmektedir. Bu planlar mutlak suretle ülkenin enerji kaynaklarını faaliyete geçirecek çalışmaları içermelidir. Enerjisiz kalkınma olamayacağından, kalkınmanın sürdürülebilir olması için, sürekli, ekonomik ve çevre dostu enerji kaynaklarına ihtiyaç vardır. Bu bağlamda, son zamanlarda sıkça gündemimizde bulunan nükleer enerji yatırımı, bahsi geçen planlar içinde mi olmalıdır, yoksa çevreye vereceği düşünülen zararlardan dolayı hiç mi yatırımı yapılmamalıdır?



24 Eylül'de yapılacak Mersin Akkuyu'da nükleer santral kurma ihalesi için son aşamaya gelindi. Peki nükleer santral ve teknoloji konusuna ülke olarak hazır mıyız? Tartışma programlarında ve yazılı basında konuyla ilgili o kadar çelişkili bilgiler veriliyor ki, bu teknoloji ile ilgisi ve bilgisi olmayan sade vatandaşın kafası bu günlerde çok karışmış durumda. Nükleer enerji taraftarları, bu teknolojinin kurulmasının ülkemiz için kaçınılmaz olduğunu, önlemlerinin alınması durumunda hiçbir tehlike arz etmediğini, dünya'da nükleer enerji ile elektrik üretiminin toplam üretimin %17'sini oluşturduğunu ve yatırımların devam ettiğini, teknolojinin gelişimi ile birlikte enerji üretim maliyetlerinin düştüğünü savunmaktadır. Nükleer enerji karşıtları ise (bu kişiler genelde sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve çevreci örgütler) bu teknolojiye yatırımın ülkemiz üzerinde oynanan oyunlardan biri olduğu ve kesinlikle tercih edilmemesi gereken bir teknoloji olduğunu dile getirmektedirler. Konunun uzmanlarının (fizik mühendisleri ve nükleer mühendisleri ) tartışmalara katılmadığı veya kasıtlı olarak görüşlerinin alınmadığı bu konuda yapılacak en güzel hareket, ilgili devlet temsilcilerinin (Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve EÜAŞ vb) kamuoyunu aydınlatması olacaktır.



Sonuç her ne olursa olsun ülke olarak enerji konusunda elimizi güçlendirmeliyiz. Günümüzde hiçbir ülke kendi öz kaynağı bile olsa, tek bir enerji kaynağına bağlı elektrik üretimi yapmak istememektedir. Bu nedenle enerji arz güvenliğine uygun politika kapsamında ülkeler; hem kömür, doğalgaz veya nükleeri baz alan elektrik üretim seçeneklerini hem de yenilenebilir enerji kaynakları aracılığıyla elektrik üretimlerini olduğunca çeşitlendirmeyi ve enerji kaynak çeşitliliği yaratmayı amaçlamaktadır. Baz alınan elektrik enerjisi üretiminde, çağımızın en büyük kaygısı olan küresel ısınma ve iklim değişiklikleri de hesaba katıldığında nükleer enerji vazgeçilmez bir konuma gelmektedir. Son 20 yıl içerisinde hızla gelişen çağdaş teknolojik ilerlemeler modern nükleer emniyet ve nükleer güvenlik anlayışı içerisinde yeni kuşak nükleer güç santralleri ya da yenilikçi nükleer reaktörler konusunu hemen hemen her ülkede ön plana çıkarmaktadır. (Ahmet C. Taner, TAEK). Ancak karşıt görüşler çürütülmeden veya tatmin edici cevaplar verilmeden nükleer santral kurulmasının, ülke içinde huzursuzluk oluşturacağı gözden kaçırılmamalıdır.



Nükleer'de Pratik Aklın Eleştirisi



Nükleer santral kurma ihalesi çok yakınlaşmışken dünyada nükleer enerjiye bakışın artık değişmeye başladığını biliyoruz. Medyada yer alan haberlere düz mantıkla bakmak kadar, bu haberlere yapıcı eleştiriler yapmamakta oldukça yanlıştır. Bu konuda ne kadar çok beyin fırtınası oluşturabilirsek o ölçüde doğruya yaklaşabiliriz. Bu bağlamda, nükleer santralle ilgili üstünde tartışılması gereken birkaç konuyu şu şekilde sıralayabilirim. Türkiye'de kurulması planlanan ilk nükleer santralimizle ilgili olarak yarışma için teklif almış firmaların ve ilgili kurumların, emin oldukları bir konu santralin bitirme zamanının 2015 yılı olmasıdır. Ancak dünyada ki örneklere baktığımızda başvuruların değerlendirilmesi ve gerekli çalışmaların yapılmasının bile en azından iki yılı alacağı öngörülmelidir. Diğer taraftan bu santrallerde kullanılması gereken nükleer santral kalitesine uygun çimento, somun, reaktör basınç kabı gibi hayati derecede önemli malzemeleri üreten firma sayısının azlığı ve olası gecikmelerde göz önüne alındığında kurulacak santralin devreye alınmasının bu günden itibaren yaklaşık 10 yıl alacağı planlanmalıdır. Konunun mali yönüne de bakacak olursak, dünya ekonomisinde ABD kaynaklı olduğu bilinen sarsıntının, santrali kurmak için kredi arayışında olacak yatırımcının yüksek faizle karşılaşacağı ve gecikmeler yaşanabileceği hesaba katılmalıdır. Gerçi bu konu diğer enerji yatırımları içinde bir engel teşkil etmektedir. Nükleer teknoloji uluslar arası anlaşmalar ile çok sıkı denetlenmektedir. Ülkemizde kabul edilen Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun, ülkemiz insanının hassasiyeti de dikkate alınarak daha doğru ve sorulara açıklık getirecek şekilde düzenlenmeliydi. (Prof. Dr. Haluk Utku, Nükleer Bilimler Enstitüsü). Şöyle ki; konuda öncelikle ilişkilendirilmesi gereken Çevre Bakanlığı'nın adının kanunda geçmemesi, olabilecek bir kaza durumunda üçüncü kişilerin uğrayacakları zararlar konusundaki mevzuatın, uluslar arası Paris Sözleşmesine atıfta bulunularak yeterli görülmesi şaşırtıcı bir durumdur.



Enerjide Verimlilik de Yerel Bir Kaynaktır -5-


Yazılarımın bu köşesinde sürekli aktardığım gibi, yeni enerji politikaları oluşturmak kadar, mevcut sistemimizi de gözden geçirerek, enerjimizi verimli kullanarak ve tasarruf yöntemlerini uygulayarak ülke ekonomisine önemli bir girdi sağlamış oluruz. Bu bağlamda geçen yazımda da aktardığım ülkemizde kayıp-kaçak oranlarını aşağıdaki tabloya bakarak OECD ülkelerinden birkaçından seçtiğim rakamlarla karşılaştırma imkanımız olacaktır.



































































































































Ülke




kWh/kişi




Tüketim Milyar kWh




Kayıp %




Kaçak %




Toplam %




Türkiye




1479




103




7




16




23




Polonya




2825




108




7




6




13




İrlanda




5609




22




7




2




9




Norveç




24068




109




7




1




8




Fransa




6848




419




7




0




7




Amerika




12558




3610




6




0




6




Kaynak: Uluslararası Enerji Ajansı İstatistikleri 2004






Tablodan görüldüğü üzere Türkiye de kayıp oranı ortalamaya yakındır. Ancak kaçak yani çalıntı kaleminde ise ne yazık ki durumumuz hiç de iyi bir durumda değildir. Kaçak kullanım bölgeden bölgeye değişim göstermektedir. Elektriğin kaçak kullanımı Türk Ceza kanununda yapılan düzenleme ile nitelikli suç sayılmıştır. Bu gelişmenin kaçak kullanımın önüne geçeceğini umuyor, devletten de bu ciddi tutumunu devam ettirmesini bekliyoruz. Kayıp oranlarını düşürmek için ise ekonomik verimliliği düşmüş malzemelerin yenilenme yatırımları yapılmalıdır.



Gelecek yazımızda görüşmek üzere'



engin.aycicek@elektrikport.com


ANKET
Endüstri 4.0 için En Hazır Sektör Hangisidir

Sonuçlar
Aktif etkinlik bulunmamaktadır.